Salı, 26 Eylül 2023

Hakkımızda

Gaziantep’in Manevi Mihmandarı

Müderris Bülbülzade Hacı Abdullah Edip Bayram

Gaziantep veya Osmanlı dönemindeki adıyla “Ayıntap” tarihi süreç içinde çok çalkantılı dönemleri olmuş ama kültür ve medeniyet alanında önemli merkez olma özelliğini hep korumuştur. Bir şehri, şehir yapan idealleri uğruna yaşayan ve üzerinde medeniyet kuran insanlardır. Gaziantep bu anlamda geçmişte büyük âlimlerin yetiştiği müstesna şehirlerden biri olmuştur. Bugün Kur’an-ı Kerim’den sonra en sahih kitap olarak bilinen Sahih-i Buhari şerh etmiş olan Gaziantep’li Bedruddün-i Ayni olmasa hadis tarihinde büyük bir eksikliğin olacağı muhakkaktır. İşte böylesi müstesna âlimlerimizden biri olan Bülbülzade Abdullah Efendi olup ( H. 1272) 1856 yılında Gaziantep’in Çukur mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası Hacı Mustafa Efendi’den tedris ve tahsil görmüş âlim bir zat olup, annesi ise babasının Mekke’de evlendiği Âlime Hatun’dur.

Abdullah Edip Efendi ilk tahsilini aynı zamanda bir müderris olan babasından yapmıştır. Daha sonra babası tarafından mahallelerindeki medreseye gönderilmiştir. Abdullah Edip Efendi buradan aldığı eğitimle yetinmeyerek o dönemde meşhur bir eğitim merkezi olan Maraş’taki Beyazıt medresesine geçmiş ve burada iki yıl ders okumuştur. Oradan hemen Kilis’e geçerek ünlü mantık ve felsefe hocalarından Hocazade Abdullah’tan iki yıl mantık ve felsefe dersleri almıştır. Abdullah Edip Efendi’nin öğrenim tutkusu dinmek bilmemektedir. Artık bulunduğu yerler kendisine yetmemektedir. Bunun üzerine Kayseri’ye geçmiş ve Eski Saray medresesinde Müftü Ahmet Mesut Efendi’nin derslerine 4 yıl devam etmiş ve (H.1299) 1882 yılında 27 yaşında buradan icazet almıştır.

Abdullah Edip Efendi Anadolu’dan alacağını aldıktan sonra imparatorluğun merkezi olan İstanbul’un yolunu tutmuş ve ilimle olan yolculuğuna burada devam etmiştir.

İstanbul’da Ayni Vahid ve Hafız Şakir adlarındaki zamanın büyük âlimlerinin derslerine katılmıştır. (H.1302) 1885 yılında zamanın üniversitesi olan Dar’ul Funun’a alınacak 15 öğretim üyesi için açılan sınava girmiş ve katılan 300 kişi içinde 2. olacak imtihanı kazanmıştır. Bu başarısından dolayı İstanbul Fatih Medresesi’nde (Molla Camii) ders vermek üzere müderris olarak atanmıştır.

Abdullah Edip Efendi Antep’e geldikten sonra Antep’te bulunan Zülkadiriyye ve Mihaliye Medresleri’ne müderris olarak atanmıştır. Burada bir yandan müderrislik yaparken bir yandan da vakıflar idaresi ve Maarif (Eğitim ve Kültür Bakanlığı) Komisyonları’nda çalışmıştır. 1899 (H.1317) yılında Zülkadiriyye Medresesi’nin boş arsasına üç dükkân ve dükkânların üstüne de kütüphane ile Hafz-ı Kutub (kütüphane görevlisi odası) ve okuma salonu yaptırıp vakfetmiş, ayrıca 600 cilt kitap bağışlamıştır.

Abdullah Edip Efendi’yi çağdaşı olan diğer din âlimlerinden ayıran önemli bazı farklar var. Bunlardan ilki şüphesiz bilgisini kafasında saklamayıp yazılı ve basılı bir hale getirme gayreti ve bunu başarmasıdır. Bu dönemde âlimler zihinlerinde din alanında söylenecek yeni bir şeyin kalmadığı, ictihad kapısının kapandığı önceki büyük müctehidlerin (ulema-i kadim) tespit ettiği dini sırları korumak, bunları öğrenmek ve yeni nesillere aktarmak olduğu inancı yerleşmişti. Ancak Abdullah Edip Efendi dini ilimlerin pek çok dalında çok değerli ürünler vermiş bir âlimdir. Abdullah Edip Efendi’nin bir diğer özelliği bilgi ve kalemini hak için, halkın yararına kullanması ve gösterdiği medeni cesarettir. Koşuk (manzum) dilekçeleri ile halkın şikâyetlerini ve yakınmalarını üst makamlara iletmekten çekinmemiştir. İstiklal Savaşı’nda ise köy köy dolaşmış, vaazlar vererek, şiirleri ile halkı bu ulusal davaya teşvik etmiştir. Bu bağlamda İstiklal Savaşı sırasında Antep Fransızlar tarafından işgal edildiğinde bu işgale karşı halkı korumak için kurulan Cemiyet-i İslamiye Derneğini başkan olarak Abdullah Edip Efendi’nin seçilmesi oldukça anlamlıdır. Abdullah Efendi’yi farklı ve ilginç kılan bir diğer özellik de ufuk sahibi olması, geleceği doğru okuyabilme yeteneğidir.

Amerikan Koleji Fransızca öğretmenlerinden gizlice Fransızca ders alması Arapça ve Farsçayı ise yazacak ve konuşacak kadar iyi bilmesi nasıl bir birikime ve zihniyete sahip olduğunun göstergesidir. Bunun yanında senelerce müderrislik yapmasına ve yüzlerce talebe yetiştirmesine rağmen bunun yanında hiçbir karşılığı kabul etmemesi de ilmin ve eğitimin gönüllülük esasına dayanması ve dahası sivil bir ruh ve yapı taşıması gerektiğine inanmasından kaynaklanmıştır.

Abdullah Edip Efendi 23 Ocak 1927 tarihinde kızının evine giderken Şehreküstü Mahallesi Müftüler Sokağı’nda kiralık katil (Kılıç Ali olduğu belirtilen) tarafından şehid edilmiştir. Şehid edilmiş diyoruz; zira böylesi büyük ve değerli bir âlimin kim tarafında ve niçin öldürüldüğü basiret sahibi insanlar tarafından bilinmeyecek bir şey değildir. Diğer yandan, Abdullah Edip Efendi ömrü boyunca hep şehitlik makamını istemiş ve bu tür hadiseleri yaptığı çalışmaları dolayısıyla bir gün kendisini bulacağını daima beklemiştir. Abdullah Edip Efendi geride mantıktan fıkha gramerden kelama sayısız eser bırakmıştır. Şerefli bir hayat ve hayırlı bir ömre bir insan hafsalasının alamayacağı kadar çok şey sığdırmıştır. Şimdilerde kendisine ve hayatı boyunca yaptıklarına hürmeten Gaziantep’te 1994 yılında onun adını taşıyan bir vakıf kurulmuştur: Bülbülzade Eğitim Sağlık ve Dayanışma Vakfı. Bu vakıf Abdullah Edip Efendi’nin başlatmış olduğu kendi mahallesine bir kütüphane geleneğini sürdürmek istemiş ve bunun bir göstergesi olarak da Karagöz Caddesi’nde 300 metrekarelik bir alana 35.000 kitaplık bir kütüphane kurmuştur. Yine Abdullah Edip Efendi gibi öğrencilerin eğitimine destek olmak için dershane kurmuş ve burada hiçbir ücret almadan öğrencilerin eğitimlerinin sağlıklı bir şekilde devam ettirilmesi sağlanmıştır. Halkının dertleri ile dertlenen bu insanlar örnek bir organizasyon kurarak her yıl binlerce kişiye yardım eli uzatmaktadır. Hiç şüphesiz bütün bunlar ve bunlara benzer işler, gönül medeniyetine mensup bireylerin tarih boyunca hep yaptıkları işlerdir. Unutmayalım ki; bizlere umut dolu, şerefli ve hayırlı yarınlar bırakmak için, canını, malını ve ilmini hiç çekinmeden feda eden bu insanlara karşı yapacağımız ilk şey; artık onları anmaktan ziyade anlamaya başlamak ve onlardaki heyecanın, ruhun ve azmin nasıl bir temele dayandığını keşfetmeye ve hayatımızda uygulamaya çalışmak olmalıdır. Ruhu şad, mekânı cennet olsun…

Kendisine ve hayatı boyunca yaptıklarına hürmeten yapılan eserler.

Bülbülzade Eğitim Sağlık ve Dayanışma Vakfı, Bülbülzade Vakfı Kurtuluş Ormanı, Bülbülzade Vakfı Eğitim ve Hizmet Merkezi, Bülbülzade Kültür Merkezi, Bülbülzade Kız Kuran Kursu, Bülbülzade Camii, Bülbülzade İlköğretim Okulu.

 Snow  Snow   

         Snow Snow          Snow